8 Aralık 2012 Cumartesi

MAVİ SAÇLI KIZ

Kitapta Burçak adında bir genç kızın hayata dair hayalleri, umutları, acıları anlatılmıştır. Burçak’ın kendi ağzından anlattığı 16 yıllık kısa hayatı ne yazık ki acı bir sonla noktalanmıştır.Burçak hayata gülen gözlerle bakabilen, hayata bağlı, neşeli bir kızdır.Ve hayatta iki hedefi bulunmaktadır. Birincisi sinema sanatçısı olmak, tanınmaktır. Burçak’ ın ikinci arzusu ise Amerika’ya gitmektir. Burçak çok küçük yaştan beri Amerika’da yaşamak, orada okumak istemiştir. Bu hedefi gerçekleşir ama Amerika’ya yaşamak için değil, son günlerini iyi geçirmesi için gider. Çünkü Burçak lösemi hastalığına yakalanmıştır. 14 yaşındayken sırt ağrıları, halsizlik gibi nedenlerden dolayı hastaneye giden Burçak’ ın önce sınav stresinden dolayı psikolojik bir rahatsızlığı olduğu söylenir, aynı belirtilerin artmasıyla hastaneye giden Burçak’ a bu kez bir tür kemik hastalığına yakalandığı söylenir. Rahatsızlığının artmasıyla hastaneye tekrar giden Burçak’ ın lösemi olduğu anlaşılır. Ailesi ne kadar üzülüp perişan olsa da bu hastalığı Burçak' a söylerler. Burçak hastalığını öğrendiği zaman önce çok şaşırır ve inanmaz ama bu onun kötü düşünmesine sebep olmaz. Her zaman iyi olacağını ve bu hastalıktan kurtulacağına inanarak yaşamaya devam eder. Doktorlar Burçak' a 2 ay ömür biçselerde Burçak hayata tutunma azmi ile 2 sene yaşamıştır. Ailesi Burçak' ın Almanya’da tedavi olmasının daha iyi olacağını düşünerek Burçak’ ı Almanya’ya götürmüşlerdir. Ve herkes Burçak için seferber olmuş, her yerde yardım için çalışmalar yapılmıştır. Burçak’ ın en büyük korkusu saçlarını kaybetmektir, ama hiçbir zaman saçları tam olarak dökülmemiş ve dökülen saçları da peruk yapılmıştır. Ve Burçak’ın rahatsızlığın arttığı bir dönemde doktorun tavsiyesi ile ailesi en büyük arzusunu yerine getirmek için Burçak'ı Amerika’ya götürmüşlerdir. Burçak' a ise iyileştiği için kendisine bir armağan olduğu söylenmiştir. Ancak yapılan tüm çabalara rağmen Burçak kurtarılamamış, rahatsızlığa daha fazla dayanamayan Burçak 16. doğum gününe 4 gün kala sonsuzluğa kavuşmuştur.
İşte hayat bu kadar aslında. Ölümle yaşam arasındaki ince çizgi bazen bu kadar belirgin olsa da bazen hiç anlaşılmaz. Her insanın hayatında emek emek büyütülen sevgiler vardır. Cesaret olmadan tek adım atılamayacak tehlikelerin içine sokar insanı. Acıya beklenmedik faturalar çıkarır. En umulmadık anda, renkler değişir. Küçücük bir yaşamın ardında kalan, insanın kendisinden büyütüp sevdiği, korumaya yazgılı olduğu bağlılıklar vardır. İşte bunlardır insanı hayata bağlayan, ayakta tutan. Burçak Çerezcioğlu, 16 yaşında lösemiden öldüğünde, cesareti, sevgiyi ve yaşamı tanıyordu.ve ne yazık ki gerçek bir hayat öyküsü. Bu kitabı, olayı en iyi şekilde anlatan ise babasının şu sözleridir bence :
''Sabahları 
Hasta uyanmanı istiyorum 
Hastaysan eğer 
Yaşıyorsun demektir. ''
Unutmayın hayat kısa yapılacaklar çok fazladır. Hayat bir bebeğin ağlaması kadar acımasız fakat bir annenin gülümsemesi kadar da heyecan vericidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder